reserve

US /rɪˈzɝːv/
UK /rɪˈzɝːv/
"reserve" picture
1.

rezerv, yedek

a supply of something kept available for future use

:
•
The country has large oil reserves.
Ülkenin büyük petrol rezervleri var.
•
She kept a reserve of emergency supplies in the basement.
Bodrumda acil durum malzemeleri yedek tuttu.
:
stockstorecachehoardsupply
2.

rezerv, koruma alanı

a place set aside for a special purpose

:
•
The wildlife reserve is home to many rare species.
Yaban hayatı rezervi birçok nadir türe ev sahipliği yapmaktadır.
•
They established a nature reserve to protect the local ecosystem.
Yerel ekosistemi korumak için bir doğa rezervi kurdular.
:
sanctuarypreserveparkrefuge
3.

çekingenlik, ihtiyat

a feeling of shyness or caution

:
•
He spoke with some reserve about his past.
Geçmişi hakkında biraz çekingenlikle konuştu.
•
Her initial reserve soon faded as she got to know them.
Onları tanıdıkça ilk çekingenliği çabucak kayboldu.
:
restraintreticenceshynessdiffidencecaution
1.

ayırtmak, saklamak

to keep something for a particular purpose or person

:
•
Please reserve a table for two at 7 PM.
Lütfen saat 19:00'a iki kişilik bir masa ayırtın.
•
We need to reserve some funds for emergencies.
Acil durumlar için biraz fon ayırmamız gerekiyor.
:
bookpre-bookset asidekeephold
2.

saklı tutmak, ayırmak

to refrain from using or exercising (a right, power, or privilege)

:
•
The company decided to reserve its right to take legal action.
Şirket, yasal işlem yapma hakkını saklı tutmaya karar verdi.
•
He chose to reserve his opinion until all the facts were known.
Tüm gerçekler öğrenilene kadar fikrini saklı tutmayı seçti.
:
retainhold backwithholdkeep back
1.

yedek, ihtiyat

kept for a special or future use

:
•
The reserve parachute is a backup in case of emergency.
Yedek paraşüt, acil durumlar için bir yedektir.
•
They have a reserve team ready to play if needed.
Gerekirse oynamaya hazır bir yedek takımları var.
:
backupspareadditionalextra
:
reservedreservationreserve teamreserve currencyforeign exchange reserves