bug

US /bʌɡ/
UK /bʌɡ/
"bug" picture
1.

böcek, haşere

a small insect

:
•
There's a little bug crawling on the wall.
Duvarda küçük bir böcek sürünüyor.
•
I found a strange bug in my garden.
Bahçemde garip bir böcek buldum.
:
insectcreepy-crawlyarthropod
2.

dinleme cihazı, gizli mikrofon

a hidden listening device; a miniature microphone

:
•
The police found a bug planted in his office.
Polis, ofisinde yerleştirilmiş bir dinleme cihazı buldu.
•
They suspected there was a bug in the room.
Odada bir dinleme cihazı olduğundan şüpheleniyorlardı.
:
wiretapeavesdropping devicelistening device
3.

hata, kusur

a defect or problem in a computer program or system

:
•
There's a bug in the software that causes it to crash.
Yazılımda çökmesine neden olan bir hata var.
•
The developers are working to fix the bug.
Geliştiriciler hatayı düzeltmek için çalışıyor.
:
glitchdefectflawerror
4.

virüs, hastalık

an illness, especially a mild one caused by bacteria or viruses

:
•
I caught a stomach bug last week.
Geçen hafta bir mide virüsü kaptım.
•
The flu bug is going around.
Grip virüsü dolaşıyor.
:
virusillnessinfectiongerm
1.

rahatsız etmek, canını sıkmak

to annoy or bother someone

:
•
Stop bugging me, I'm trying to concentrate.
Beni rahatsız etmeyi bırak, konsantre olmaya çalışıyorum.
•
What's bugging you?
Seni ne rahatsız ediyor?
:
annoybotherirritatepesterhassle
2.

dinleme cihazı yerleştirmek, dinlemek

to install a hidden listening device in a place

:
•
The agents decided to bug the suspect's apartment.
Ajanlar şüphelinin dairesine dinleme cihazı yerleştirmeye karar verdi.
•
They were caught trying to bug the conference room.
Konferans salonuna dinleme cihazı yerleştirmeye çalışırken yakalandılar.
:
wiretapeavesdropspy on
:
water bugbug-eyedbug outgreen stink bugbrown marmorated stink bug