bother

US /ˈbɑː.ðɚ/

UK /ˈbɑː.ðɚ/

zahmet etmek, uğraşmak

take the trouble to do something; make an effort

•

Don't bother to call me if you're going to be late.

Geç kalacaksan beni aramaya zahmet etme.

•

He didn't even bother to say goodbye.

Veda etmeye bile zahmet etmedi.

rahatsız etmek, canını sıkmak

cause trouble or annoyance to (someone)

•

I'm sorry to bother you, but could you help me?

Seni rahatsız ettiğim için üzgünüm, ama bana yardım edebilir misin?

•

Does it bother you that I smoke?

Sigara içmem seni rahatsız ediyor mu?

zahmet, rahatsızlık

trouble, annoyance, or fuss

•

It's no bother at all.

Hiç sorun değil.

•

I went to a lot of bother to prepare this meal.

Bu yemeği hazırlamak için çok uğraştım.