watch

US /wɑːtʃ/

UK /wɑːtʃ/

izlemek, gözlemlemek

look at or observe attentively over a period of time

•

I like to watch movies on weekends.

Hafta sonları film izlemeyi severim.

•

Can you watch my bag while I go to the restroom?

Tuvalete giderken çantama göz kulak olabilir misin?

dikkat etmek, göz kulak olmak

be careful of; look out for

•

Watch out for that car!

O arabaya dikkat et!

•

You need to watch your step on these icy paths.

Bu buzlu yollarda adımlarını dikkatli atman gerekiyor.

saat

a small timepiece worn on one's wrist or carried in a pocket

•

He checked the time on his new digital watch.

Yeni dijital saatinden saati kontrol etti.

•

She received a beautiful gold watch as a graduation gift.

Mezuniyet hediyesi olarak güzel bir altın saat aldı.

nöbet, gözetim

a period of staying awake to guard or observe

•

The night watch reported no unusual activity.

Gece nöbeti olağandışı bir aktivite bildirmedi.

•

They kept a close watch on the suspect.

Şüpheliyi yakından takip ettiler.