track

US /træk/
UK /træk/
"track" picture
1.

yol, iz

a path or road that is rough or not yet made

:
•
The old logging track was overgrown with weeds.
Eski tomrukçuluk yolu otlarla kaplanmıştı.
•
We followed the animal tracks through the snow.
Karın içindeki hayvan izlerini takip ettik.
:
pathtrailfootpathlaneroadroutewaycourselinerut
2.

hat, palet

a continuous strip of material, especially for a railway or a tank

:
•
The train ran smoothly on the railway track.
Tren demiryolu hattında sorunsuz ilerledi.
•
The tank's tracks gripped the muddy terrain.
Tankın paletleri çamurlu araziye tutundu.
:
railwaylinerailtramlineroadbedpermanent waychainbelt
3.

şarkı, parça

a section of a musical recording

:
•
This album has some great new tracks.
Bu albümde harika yeni şarkılar var.
•
The DJ played an upbeat dance track.
DJ neşeli bir dans parçası çaldı.
:
songtunenumbercutrecording
1.

takip etmek, izini sürmek

to follow the path or traces of (a person or animal)

:
•
Hunters often track their prey for miles.
Avcılar genellikle avlarını kilometrelerce takip ederler.
•
We used GPS to track the delivery truck.
Teslimat kamyonunu takip etmek için GPS kullandık.
:
followpursuetracehuntstalkshadowtaildogkeep tabs on
2.

takip etmek, izlemek

to monitor the progress or development of something over time

:
•
It's important to track your expenses to stay within budget.
Bütçede kalmak için harcamalarınızı takip etmek önemlidir.
•
The software helps us track customer interactions.
Yazılım, müşteri etkileşimlerini takip etmemize yardımcı oluyor.
:
monitorobserverecordchartkeep tabs onkeep an eye on
:
trackingon tracktracking dogtrack shoetrack downtrack and fieldtrack event