necessity
US /nəˈses.ə.t̬i/
UK /nəˈses.ə.t̬i/
1.
gereklilik, ihtiyaç
the fact of being required or indispensable
:
•
Food and water are basic necessities for survival.
Yiyecek ve su, hayatta kalmak için temel ihtiyaçlardır.
•
There's no necessity for you to come if you don't want to.
İstemiyorsan gelmene gerek yok, bir zorunluluk yok.
2.
ihtiyaç, gereken şey
a thing that is needed
:
•
Warm clothes are a necessity in cold climates.
Sıcak giysiler soğuk iklimlerde bir ihtiyaçtır.
•
For many, a car is no longer a luxury but a necessity.
Birçokları için araba artık bir lüks değil, bir ihtiyaçtır.
3.
zorunluluk, mecburiyet
the circumstances that make something necessary
:
•
He was forced by necessity to take a second job.
Zorunluluktan dolayı ikinci bir işe girmek zorunda kaldı.
•
Poverty often creates a necessity for difficult choices.
Yoksulluk genellikle zor seçimler yapma zorunluluğu yaratır.