lever

US /ˈlev.ɚ/
UK /ˈlev.ɚ/
"lever" picture
1.

kaldıraç, kol

a rigid bar resting on a pivot, used to move a heavy or firmly fixed load with one end when pressure is applied to the other.

:
•
He used a crowbar as a lever to open the crate.
Kasayı açmak için levye olarak bir kaldıraç kullandı.
•
The mechanic applied force to the lever to lift the heavy engine.
Tamirci, ağır motoru kaldırmak için kola kuvvet uyguladı.
:
crowbarpry barbar
2.

araç, etki, kaldıraç

a means of exerting influence or achieving a particular purpose.

:
•
Education is a powerful lever for social change.
Eğitim, toplumsal değişim için güçlü bir araçtır.
•
Negotiating power is a key lever in business deals.
Müzakere gücü, iş anlaşmalarında önemli bir araçtır.
:
meanstoolinstrumentmechanismadvantage
1.

kaldırmak, kaldıraçla açmak

to use a lever to lift or move something.

:
•
They had to lever the heavy stone into place.
Ağır taşı yerine kaldırmak zorunda kaldılar.
•
Can you help me lever this lid off?
Bu kapağı kaldırmama yardım edebilir misin?
:
pryjimmyhoistlift