distance
US /ˈdɪs.təns/
UK /ˈdɪs.təns/
1.
2.
uzaklık, ırak
the state of being far off or remote
:
•
He admired the mountains in the distance.
Uzaklardaki dağlara hayran kaldı.
•
From a distance, the painting looked perfect.
Uzaktan bakıldığında tablo mükemmel görünüyordu.
3.
mesafe, soğukluk, uzak durma
a lack of closeness or intimacy; a state of being reserved or detached
:
•
There was a certain distance between them after the argument.
Tartışmadan sonra aralarında belirli bir mesafe vardı.
•
He maintained a professional distance from his clients.
Müşterileriyle profesyonel bir mesafe korudu.
1.
uzaklaştırmak, mesafe koymak
to place or keep far apart from each other
:
•
The new policy aims to distance the company from its controversial past.
Yeni politika, şirketi tartışmalı geçmişinden uzaklaştırmayı hedefliyor.
•
He tried to distance himself from the scandal.
Skandaldan uzaklaşmaya çalıştı.