cobble
US /ˈkɑː.bəl/
UK /ˈkɑː.bəl/

1.
bir araya getirmek, derme çatma yapmak
to roughly assemble or put together something from various parts
:
•
They had to cobble together a makeshift shelter from branches and leaves.
Dallardan ve yapraklardan derme çatma bir barınak yapmak zorunda kaldılar.
•
The team managed to cobble together a presentation just hours before the deadline.
Ekip, son teslim tarihinden sadece birkaç saat önce bir sunumu bir araya getirmeyi başardı.
1.
kaldırım taşı, arnavut kaldırımı
a small, rounded stone used for paving roads or paths
:
•
The old street was paved with uneven cobbles.
Eski sokak düzensiz kaldırım taşlarıyla döşenmişti.
•
He stumbled on a loose cobble and nearly fell.
Gevşek bir kaldırım taşına takıldı ve neredeyse düşüyordu.