spoil

US /spɔɪl/
UK /spɔɪl/
"spoil" picture
1.

mahvetmek, bozmak

to damage or ruin something

:
•
The rain spoiled our picnic plans.
Yağmur piknik planlarımızı mahvetti.
•
Don't let one bad experience spoil your whole day.
Tek bir kötü deneyimin tüm gününü mahvetmesine izin verme.
:
ruindestroydamagewreckmar
2.

şımartmak

to treat someone very well by giving them whatever they want

:
•
Her grandparents always spoil her with gifts.
Büyükanne ve büyükbabası onu her zaman hediyelerle şımartır.
•
Don't spoil the child too much, or they'll become demanding.
Çocuğu çok şımartma, yoksa talepkar olurlar.
:
pamperindulgecoddlemollycoddle
3.

bozulmak, çürümek

to become bad or unfit for use, especially food

:
•
The milk will spoil if you leave it out of the fridge.
Sütü buzdolabının dışında bırakırsan bozulur.
•
These fruits will spoil quickly in the heat.
Bu meyveler sıcakta çabuk bozulur.
:
decayrotdecomposego badturn
1.

ganimet, yağma

money or goods taken by force or stolen

:
•
The pirates divided their spoils after the raid.
Korsanlar baskından sonra ganimetlerini paylaştılar.
•
The conquerors carried away the spoils of war.
Fatihler savaş ganimetlerini götürdüler.
:
bootylootpillagepreyplunder