coddle

US /ˈkɑː.dəl/
UK /ˈkɑː.dəl/
"coddle" picture
1.

şımartmak, aşırı korumak

treat in an overprotective or indulgent way

:
She tends to coddle her youngest child, never letting him face any challenges.
En küçük çocuğunu şımartma eğilimindedir, asla herhangi bir zorlukla karşılaşmasına izin vermez.
The coach was criticized for coddling his star players.
Antrenör, yıldız oyuncularını şımarttığı için eleştirildi.
2.

haşlamak, kaynatmak

cook (an egg) in water that is just below boiling point

:
She likes to coddle her eggs for exactly three minutes.
Yumurtalarını tam üç dakika haşlamayı sever.
The recipe says to gently coddle the eggs until the whites are set.
Tarif, yumurtaları beyazları katılaşana kadar nazikçe haşlamanızı söylüyor.