shell

US /ʃel/
UK /ʃel/
"shell" picture
1.

kabuk, zarf

the hard outer covering of an egg, nut, or seed

:
•
She cracked the nut shell to get to the kernel.
Çekirdeğe ulaşmak için fındık kabuğunu kırdı.
•
The bird's egg shell was very fragile.
Kuş yumurtasının kabuğu çok kırılgandı.
:
huskpodcasecoveringcasing
2.

kabuk, deniz kabuğu

the hard protective outer case of a mollusk or crustacean

:
•
We collected beautiful sea shells on the beach.
Sahilde güzel deniz kabukları topladık.
•
The hermit crab lives in a borrowed shell.
Yengeç, ödünç aldığı bir kabukta yaşar.
:
carapaceexoskeletontest
3.

mermi, top mermisi

an explosive projectile fired from a large gun or cannon

:
•
The artillery fired a barrage of shells.
Topçu bir dizi mermi ateşledi.
•
The building was hit by an enemy shell.
Bina düşman mermisi tarafından vuruldu.
:
projectilebombmissileround
1.

ayıklamak, kabuğunu soymak

remove the shell or pod from (a nut, pea, or other food)

:
•
She carefully shelled the peas for dinner.
Akşam yemeği için bezelyeleri dikkatlice ayıkladı.
•
It takes a long time to shell all these almonds.
Tüm bu bademleri ayıklamak uzun zaman alır.
:
peelhullshuckpod
2.

bombalamak, topa tutmak

bombard with shells

:
•
The enemy began to shell the city.
Düşman şehri bombalamaya başladı.
•
Our troops were ordered to shell the enemy positions.
Birliklerimize düşman mevzilerini bombalama emri verildi.
:
bombardblastattackfire on
:
shell shockshell-shockedempty shellsoft-shelled turtlecome out of your shell