scent

US /sent/
UK /sent/
"scent" picture
1.

koku, parfüm

a distinctive smell, especially one that is pleasant

:
•
The delicate scent of roses filled the air.
Güllerin narin kokusu havayı doldurdu.
•
She wore a new perfume with a sweet, floral scent.
Tatlı, çiçeksi bir kokuya sahip yeni bir parfüm sürdü.
:
aromafragranceodorperfumesmell
2.

koku, iz

a trail of smell left by an animal or person, used for tracking

:
•
The dog followed the scent of the rabbit through the woods.
Köpek, tavşanın kokusunu takip ederek ormanda ilerledi.
•
Hunters often rely on a dog's ability to pick up a fresh scent.
Avcılar genellikle bir köpeğin taze bir koku alma yeteneğine güvenirler.
:
trailtrackspoor
1.

koklamak, sezmek

to detect the smell of (something)

:
•
The dog could scent the deer from a mile away.
Köpek, geyiği bir mil öteden koklayabilirdi.
•
He could scent trouble brewing.
Sorunların yaklaştığını sezebiliyordu.
:
smelldetectperceivediscern
2.

kokulandırmak, parfümlemek

to give a pleasant smell to (something)

:
•
She used essential oils to scent the room.
Odayı kokulandırmak için uçucu yağlar kullandı.
•
The candles were lit to scent the air with vanilla.
Mumlar, havayı vanilya ile kokulandırmak için yakıldı.
:
perfumefragrancearomatize