right

US /raɪt/
UK /raɪt/
"right" picture
1.

doğru, haklı

morally good, justified, or acceptable

:
•
It's not right to cheat on a test.
Sınavda kopya çekmek doğru değil.
•
You did the right thing by telling the truth.
Gerçeği söyleyerek doğru şeyi yaptın.
:
correctproperappropriatejustfair
:
wrongincorrect
2.

sağ, sağdaki

on or toward the side of the body or of a thing that is to the east when facing north

:
•
Turn right at the next intersection.
Bir sonraki kavşaktan sağa dönün.
•
My car is parked on the right side of the street.
Arabam sokağın sağ tarafına park edilmiş.
:
starboard
:
left
3.

doğru, haklı

true or correct as a fact

:
•
The answer is right.
Cevap doğru.
•
You're absolutely right about that.
Bu konuda kesinlikle haklısın.
:
accurateexactprecisetrue
:
wrongfalse
1.

sağa

to the right side

:
•
He looked right and then left before crossing the street.
Sokağı geçmeden önce sağa sonra sola baktı.
•
The car veered sharply to the right.
Araba aniden sağa saptı.
:
rightward
:
left
2.

hemen, doğrudan

immediately; directly

:
•
I'll be there right away.
Hemen orada olacağım.
•
Go right to the end of the corridor.
Koridorun tam sonuna kadar git.
:
immediatelydirectlystraightat once
1.

hak, haklar

a moral or legal entitlement to have or do something

:
•
Everyone has the right to freedom of speech.
Herkesin ifade özgürlüğü hakkı vardır.
•
She fought for her rights.
Hakları için savaştı.
:
entitlementprivilegeprerogativeclaimdue
2.

sağ, sağ taraf

the right-hand part or side

:
•
Keep to the right.
Sağda kalın.
•
He hit the ball to the right of the goal.
Topu kalenin sağına vurdu.
:
right-hand side
:
left
1.

düzeltmek, doğrultmak

restore to a normal or upright position

:
•
He managed to right the overturned boat.
Devrilen tekneyi düzeltmeyi başardı.
•
The ship slowly righted itself after the storm.
Fırtınadan sonra gemi yavaşça doğruldu.
:
correctrectifyamendredressremedy
1.

tamam, değil mi

used to express agreement or to check understanding

:
•
“We're meeting at 7 PM.” “Right, I'll be there.”
“Akşam 7'de buluşuyoruz.” “Tamam, orada olacağım.”
•
You understand, right?
Anladın, değil mi?
:
okayalrightcorrectunderstood
:
right-onturn rightall righthuman rightright angleright ventricleright atrium