straight

US /streɪt/
UK /streɪt/
"straight" picture
1.

düz, doğru

extending or moving in one direction only; not curving or bending

:
•
Draw a straight line across the page.
Sayfaya düz bir çizgi çizin.
•
He has very straight hair.
Çok düz saçları var.
:
curvedbentcrooked
2.

dürüst, açık sözlü

honest and direct in one's speech or behavior

:
•
I appreciate you being straight with me.
Bana dürüst olduğun için minnettarım.
•
Let's be straight about this: we need to cut costs.
Bu konuda dürüst olalım: maliyetleri kısmamız gerekiyor.
:
frankcandiddirecthonestforthrightblunt
3.

heteroseksüel, düz

heterosexual

:
•
He identifies as straight.
Kendini heteroseksüel olarak tanımlıyor.
•
The character in the show is straight.
Dizideki karakter heteroseksüel.
:
gaylesbianbisexualqueer
1.

dosdoğru, doğrudan

in a straight line or manner; directly

:
•
Go straight down this road.
Bu yoldan dosdoğru gidin.
•
He looked me straight in the eye.
Bana dosdoğru gözlerimin içine baktı.
:
indirectlyroundabout
2.

doğrudan, doğru bir şekilde

without deviation; correctly

:
•
He went straight to bed after the long journey.
Uzun yolculuktan sonra doğruca yatağa gitti.
•
The arrow flew straight to its target.
Ok dosdoğru hedefine uçtu.
:
directlyimmediatelyat oncecorrectlyaccurately
1.

düzlük, düz kısım

a straight part of something, especially a race track

:
•
The horse picked up speed on the final straight.
At son düzlükte hızlandı.
•
The car sped down the long straight.
Araba uzun düzlükte hızla ilerledi.
:
straight shooter(as) straight as a ramrodget something straightkeep a straight faceset the record straightstraight from the shoulder(straight) from the horse's mouth