post
US /poʊst/
UK /poʊst/
1.
direk, kazık
a long, sturdy piece of timber or metal set upright in the ground and used as a support or marker
:
•
The fence post was rotten and needed to be replaced.
Çit direği çürümüştü ve değiştirilmesi gerekiyordu.
•
They tied the boat to a mooring post.
Tekneyi bir bağlama direğine bağladılar.
2.
gönderi, yazı
a piece of writing, image, or other item of content published online, typically on a blog or social media website
:
•
She shared a beautiful photo as a new post on Instagram.
Instagram'da yeni bir gönderi olarak güzel bir fotoğraf paylaştı.
•
His latest blog post discusses the future of AI.
En son blog yazısı yapay zekanın geleceğini tartışıyor.
3.
posta, posta hizmeti
the system for sending letters and parcels from one place to another
:
•
I sent the package by express post.
Paketi ekspres posta ile gönderdim.
•
Is there any mail for me in the post today?
Bugün bana gelen posta var mı?
4.
görev, pozisyon
a job or position, especially one in a public organization
:
•
She applied for the post of marketing manager.
Pazarlama müdürü pozisyonu için başvurdu.
•
He held an important post in the government.
Hükümette önemli bir görevde bulundu.
1.
2.
3.
yayınlamak, göndermek
publish (a piece of writing, image, or other item of content) online
:
•
He decided to post his travel photos on his blog.
Seyahat fotoğraflarını blogunda yayınlamaya karar verdi.
•
Please don't post anything offensive.
Lütfen rahatsız edici hiçbir şey yayınlamayın.
1.
sonra, post-
after the time that; following
:
•
The meeting will take place post lunch.
Toplantı öğle yemeği sonrası yapılacak.
•
This is a post-war novel.
Bu bir savaş sonrası romanı.