position

US /pəˈzɪʃ.ən/
UK /pəˈzɪʃ.ən/
"position" picture
1.

konum, yer, pozisyon

a place where someone or something is located or has been put

:
•
The car is in a good position for parking.
Araba park etmek için iyi bir konumda.
•
He adjusted his position to get a better view.
Daha iyi bir görüş elde etmek için konumunu ayarladı.
:
locationplacespotsitesituation
2.

pozisyon, görev, makam

a job

:
•
She applied for a new position at the company.
Şirkette yeni bir pozisyona başvurdu.
•
His position as CEO gives him a lot of power.
CEO pozisyonu ona çok fazla güç veriyor.
:
jobrolepostofficeappointment
3.

tavır, bakış açısı, duruş

a point of view or attitude

:
•
What's your position on this issue?
Bu konuda pozisyonunuz nedir?
•
He took a strong position against the new policy.
Yeni politikaya karşı güçlü bir tavır aldı.
:
stanceviewopinionstandattitude
1.

konumlandırmak, yerleştirmek, pozisyon vermek

put (something) in a particular place or arrangement

:
•
She carefully positioned the vase on the shelf.
Vazoyu rafa dikkatlice yerleştirdi.
•
The director positioned the actors for the next scene.
Yönetmen, bir sonraki sahne için oyuncuları konumlandırdı.
:
placeputlocatesituatearrange
:
positivepositivelypositbrand positioningproduct positioningglobal positioning system