gag

US /ɡæɡ/
UK /ɡæɡ/
"gag" picture
1.

ağızlık, tıkaç

a piece of cloth put in or over a person's mouth to prevent them from speaking

:
•
The kidnappers put a gag on the victim.
Kaçırılan kişiye ağızlık taktılar.
•
He struggled against the tight gag.
Sıkı ağızlığa karşı mücadele etti.
:
muzzlerestraintbond
2.

şaka, espri

a joke or trick

:
•
The comedian's best gag was about a talking dog.
Komedyenin en iyi şakası konuşan bir köpekle ilgiliydi.
•
It was all just a harmless gag.
Hepsi sadece zararsız bir şakaydı.
:
jokepranktrickhoax
1.

susturmak, ağzını tıkamak

to put a gag on (a person) to prevent them from speaking

:
•
The police had to gag the suspect to stop him from shouting.
Polis, şüphelinin bağırmasını engellemek için onu susturmak zorunda kaldı.
•
They threatened to gag him if he didn't cooperate.
İşbirliği yapmazsa onu susturmakla tehdit ettiler.
:
muzzlesilencerestrain
2.

öğürmek, kusmak

to choke or retch

:
•
The bad smell made him gag.
Kötü koku onu öğürttü.
•
She tried to swallow the pill but started to gag.
Hapı yutmaya çalıştı ama öğürmeye başladı.
:
retchheavevomitchoke