dull

US /dʌl/
UK /dʌl/
"dull" picture
1.

sıkıcı, donuk

lacking interest or excitement

:
•
The lecture was incredibly dull.
Ders inanılmaz derecede sıkıcıydı.
•
Life in the small town was rather dull.
Küçük kasabadaki hayat oldukça sıkıcıydı.
:
boringuninterestingtediousmonotonousunexciting
:
excitinginterestinglively
2.

körelmiş, keskin olmayan

lacking sharpness of edge or point

:
•
The knife was too dull to cut the bread.
Bıçak ekmeği kesmek için çok köreldi.
•
His pencil had a dull point.
Kaleminin ucu köreldi.
:
bluntunsharpened
:
sharpkeen
3.

soluk, donuk

not bright or clear; lacking brilliance or vividness

:
•
The painting had dull colors.
Tablonun renkleri soluktu.
•
The sky was a dull gray.
Gökyüzü soluk griydi.
:
mutedsubduedlacklustergloomy
:
brightvividbrilliant
1.

köreltmek, azaltmak

make or become less intense, vivid, or sharp

:
•
The long journey dulled his senses.
Uzun yolculuk duyularını köreltti.
•
The constant noise began to dull her enthusiasm.
Sürekli gürültü onun hevesini köreltmeye başladı.
:
bluntdeadendimlessen
:
sharpenintensifybrighten
:
(as) dull as dishwater