divided
US /dɪˈvaɪ.dɪd/
UK /dɪˈvaɪ.dɪd/
1.
bölünmüş, ayrılmış
separated into parts or pieces
:
•
The cake was divided into eight equal slices.
Pasta sekiz eşit dilime bölündü.
•
The river divided the city into two sections.
Nehir şehri ikiye böldü.
2.
bölünmüş, farklı görüşte
disagreeing or having different opinions
:
•
The committee was deeply divided on the new policy.
Komite yeni politika konusunda derinden bölünmüştü.
•
Public opinion remains sharply divided on the issue.
Kamuoyu bu konuda keskin bir şekilde bölünmüş durumda.
1.
bölmek, ayırmak
to separate into parts or sections
:
•
The teacher divided the class into small groups for the project.
Öğretmen, proje için sınıfı küçük gruplara ayırdı.
•
You can divide the work among yourselves.
İşi kendi aranızda bölüşebilirsiniz.