disadvantage

US /ˌdɪs.ədˈvæn.t̬ɪdʒ/
UK /ˌdɪs.ədˈvæn.t̬ɪdʒ/
"disadvantage" picture
1.

dezavantaj, eksiklik

an unfavorable circumstance or condition that reduces the chances of success or effectiveness

:
His lack of experience was a major disadvantage.
Deneyim eksikliği büyük bir dezavantajdı.
The small size of the car is a disadvantage on long trips.
Arabanın küçük boyutu uzun yolculuklarda bir dezavantajdır.
1.

dezavantajlı duruma düşürmek, zarar vermek

to put in an unfavorable position or at a disadvantage

:
His poor health will disadvantage him in the competition.
Kötü sağlığı onu yarışmada dezavantajlı duruma düşürecektir.
The new policy might disadvantage smaller businesses.
Yeni politika küçük işletmeleri dezavantajlı duruma düşürebilir.