best

US /best/
UK /best/
"best" picture
1.

en iyi

of the most excellent or highest quality

:
•
This is the best coffee I've ever tasted.
Bu, şimdiye kadar tattığım en iyi kahve.
•
She always tries her best in everything she does.
Yaptığı her şeyde her zaman elinden gelenin en iyisini yapar.
:
finesttopsupremeoptimum
:
worst
1.

en iyi

in the most excellent or highest way

:
•
He plays the piano best when he's relaxed.
Piyano çalmayı en iyi rahat olduğunda yapar.
•
Which method works best for you?
Hangi yöntem sizin için en iyi çalışır?
:
most effectivelymost skillfullymost advantageously
:
worst
1.

en iyi

that which is the most excellent, outstanding, or suitable

:
•
We wish you all the best for your future endeavors.
Gelecekteki çabalarınız için size en iyisini dileriz.
•
Give it your best shot!
Elinden gelenin en iyisini yap!
:
optimumpeakprimefinest
:
worst
1.

yenmek, geçmek

to defeat or surpass someone or something

:
•
Our team managed to best the competition.
Takımımız rekabeti yenmeyi başardı.
•
She always tries to best her previous performance.
Her zaman önceki performansını geçmeye çalışır.
:
defeatovercomesurpassexcel
:
lose tobe defeated by
:
at bestfor the bestbest friendbest manpersonal bestbest boySunday best