abstract
US /ˈæb.strækt/
UK /ˈæb.strækt/
1.
soyut, teorik
existing in thought or as an idea but not having a physical or concrete existence
:
•
Love is an abstract concept.
Aşk soyut bir kavramdır.
•
The theory deals with abstract principles.
Teori soyut prensiplerle ilgilenir.
2.
soyut
(of art) not representing external reality, but rather expressing ideas and emotions by using colors, lines, and shapes
:
•
She prefers abstract art to realistic paintings.
Gerçekçi resimler yerine soyut sanatı tercih ediyor.
•
The gallery features many modern and abstract sculptures.
Galeri birçok modern ve soyut heykeli barındırıyor.
1.
özet, abstrakt
a summary of a text, scientific article, document, etc.
:
•
Please read the abstract before diving into the full paper.
Tam makaleye dalmadan önce lütfen özeti okuyun.
•
The conference proceedings include an abstract for each presentation.
Konferans bildirileri her sunum için bir özet içerir.
1.
ayırmak, çıkarmak
extract or remove (something)
:
•
The machine is designed to abstract impurities from the water.
Makine, sudan kirleri ayırmak için tasarlanmıştır.
•
It is possible to abstract a general principle from these specific cases.
Bu özel durumlardan genel bir ilke çıkarılabilir.
2.
soyutlamak, ayrı düşünmek
consider (something) theoretically or separately from (something else)
:
•
It's important to abstract the core issues from the minor details.
Ana sorunları küçük detaylardan soyutlamak önemlidir.