sızlamak, ağrımak, vicdan azabı çekmek
to feel a sudden, sharp localized pain
:
• His ankle began to twinge after the long walk.
Uzun yürüyüşten sonra bileği sızlamaya başladı.
• My conscience would twinge if I didn't tell the truth.
Gerçeği söylemezsem vicdanım sızlardı.