take in
US /teɪk ɪn/
UK /teɪk ɪn/

1.
kandırmak, aldatmak
to deceive or trick someone
:
•
Don't be taken in by his charming smile; he's a con artist.
Onun çekici gülümsemesine kanma; o bir dolandırıcı.
•
The scammer tried to take in elderly people with false promises.
Dolandırıcı, yaşlı insanları sahte vaatlerle kandırmaya çalıştı.
2.
anlamak, kavramak
to understand or absorb information
:
•
It took me a while to take in all the details of the new policy.
Yeni politikanın tüm detaylarını anlamam biraz zaman aldı.
•
She quickly took in the scene and reacted calmly.
Sahneyi hızla kavradı ve sakin bir şekilde tepki verdi.
3.
4.
barındırmak, misafir etmek
to provide accommodation for someone
:
•
They decided to take in a homeless family for the winter.
Kış için evsiz bir aileyi misafir etmeye karar verdiler.
•
The shelter can take in up to 50 people.
Barınak 50 kişiye kadar barındırabilir.
5.