tag
US /tæɡ/
UK /tæɡ/
1.
etiket, künye
a label attached to someone or something for the purpose of identification or to give other information
:
•
The price tag was still on the shirt.
Fiyat etiketi hala gömleğin üzerindeydi.
•
Each piece of luggage had an identification tag.
Her bagaj parçasında bir kimlik etiketi vardı.
2.
küçük parça, etiket
a small piece of something attached to a larger piece
:
•
He pulled the tag off his new jeans.
Yeni kot pantolonundan etiketi çekti.
3.
yakalamaca, ebe
a children's game in which one player chases the others, trying to touch one of them, who then becomes the chaser
:
•
The kids were playing tag in the park.
Çocuklar parkta yakalamaca oynuyordu.
•
Let's play a game of tag!
Bir yakalamaca oyunu oynayalım!
1.
2.
dokunmak, yakalamak
touch (someone) in a game of tag
:
•
He ran fast to tag his friend.
Arkadaşına dokunmak için hızlı koştu.
•
You're it! I just tagged you!
Sıra sende! Az önce sana dokundum!
3.
etiketlemek, işaretlemek
add a tag to (someone or something) on social media
:
•
Don't forget to tag me in your photos!
Beni fotoğraflarında etiketlemeyi unutma!
•
She decided to tag her location in the post.
Gönderide konumunu etiketlemeye karar verdi.