stark
US /stɑːrk/
UK /stɑːrk/

1.
2.
acı, keskin, açık
unpleasantly or sharply clear
:
•
The stark reality of the situation hit them hard.
Durumun acı gerçeği onları derinden etkiledi.
•
There was a stark contrast between their wealth and the poverty of the villagers.
Onların zenginliği ile köylülerin yoksulluğu arasında keskin bir tezat vardı.
1.
tamamen, kesinlikle
completely; absolutely
:
•
He was stark naked.
Çırılçıplaktı.
•
The room was stark white.
Oda bembeyazdı.