sophisticate
US /səˈfɪs.tə.kət/
UK /səˈfɪs.tə.kət/

1.
karmaşıklaştırmak, inceltmek
make (something) more complex or intricate
:
•
The new software aims to sophisticate the user interface.
Yeni yazılım, kullanıcı arayüzünü karmaşıklaştırmayı hedefliyor.
•
They tried to sophisticate their arguments to win the debate.
Tartışmayı kazanmak için argümanlarını karmaşıklaştırmaya çalıştılar.
2.
bozmak, saflığını kaybettirmek
alter (something) from its original simplicity or purity
:
•
The artist chose not to sophisticate the raw beauty of the landscape.
Sanatçı, manzaranın ham güzelliğini bozmamayı tercih etti.
•
Some argue that modern technology tends to sophisticate human interactions.
Bazıları modern teknolojinin insan etkileşimlerini bozmaya eğilimli olduğunu savunuyor.
1.
sofistike kişi, kültürlü kişi
a person with a lot of worldly experience and knowledge of fashion and culture
:
•
She became a true sophisticate after living in Paris for years.
Yıllarca Paris'te yaşadıktan sonra gerçek bir sofistike oldu.
•
The art gallery attracted many sophisticates from around the world.
Sanat galerisi dünyanın dört bir yanından birçok sofistike kişiyi çekti.