raw
US /rɑː/
UK /rɑː/
1.
çiğ
not cooked
:
•
She prefers to eat raw vegetables.
Çiğ sebzeleri yemeyi tercih eder.
•
Be careful when handling raw meat.
Çiğ etle uğraşırken dikkatli olun.
2.
ham, işlenmemiş
in a natural state; not treated or manufactured
:
•
The artist used raw materials to create the sculpture.
Sanatçı heykeli yapmak için ham maddeler kullandı.
•
We need to analyze the raw data before drawing conclusions.
Sonuç çıkarmadan önce ham verileri analiz etmemiz gerekiyor.
3.
ham, saf, yoğun
(of an emotion or quality) strong and undisguised
:
•
His grief was raw and evident to everyone.
Acısı ham ve herkes için aşikardı.
•
She expressed her raw emotions during the therapy session.
Terapi seansı sırasında ham duygularını ifade etti.
4.
yara, tahriş olmuş, acıyan
(of a part of the body) painful, tender, or inflamed, typically as a result of skin being rubbed or scraped
:
•
The cut on his arm was still raw and painful.
Kolundaki kesik hala açık ve ağrılıydı.
•
My feet are raw from walking all day in new shoes.
Yeni ayakkabılarla bütün gün yürüdüğüm için ayaklarım yara oldu.
1.
yara, sıyrık
a sore or abraded place on the skin
:
•
He had a raw on his elbow from falling.
Düşmekten dolayı dirseğinde bir yara vardı.
•
The constant rubbing caused a painful raw on her heel.
Sürekli sürtünme topuğunda ağrılı bir yara oluşmasına neden oldu.