tender

US /ˈten.dɚ/
UK /ˈten.dɚ/
"tender" picture
1.

yumuşak, hassas

soft and easy to chew or cut

:
•
The steak was perfectly cooked and very tender.
Biftek mükemmel pişmiş ve çok yumuşaktı.
•
The young shoots of the plant are quite tender.
Bitkinin genç sürgünleri oldukça hassastır.
:
toughhard
2.

hassas, ağrılı

sensitive or painful to the touch

:
•
My ankle is still very tender after the sprain.
Burkulmadan sonra bileğim hala çok hassas.
•
The wound was tender to the touch.
Yara dokunmaya hassastı.
:
sorepainfulsensitive
3.

şefkatli, nazik

showing gentleness, kindness, or affection

:
•
He gave her a tender kiss on the forehead.
Alnından şefkatli bir öpücük verdi.
•
She has a very tender heart.
Çok şefkatli bir kalbi var.
:
gentlekindaffectionatelovingcaring
1.

teklif, ihale

an offer to do work or supply goods at a fixed price

:
•
The company submitted a tender for the construction project.
Şirket, inşaat projesi için bir teklif sundu.
•
We invited several firms to submit tenders for the new bridge.
Yeni köprü için birkaç firmadan teklif vermelerini istedik.
:
bidofferproposal
2.

filika, tender

a small boat, especially one used to ferry people or supplies to and from a larger ship

:
•
The passengers were transferred to the shore by the ship's tender.
Yolcular geminin filikasıyla kıyıya nakledildi.
•
A small fishing boat served as a tender for the larger yacht.
Küçük bir balıkçı teknesi, daha büyük yat için bir filika görevi gördü.
:
dinghyskifflaunch
1.

sunmak, teklif etmek

offer or present (something) formally

:
•
He decided to tender his resignation.
İstifasını sunmaya karar verdi.
•
The company will tender a formal apology.
Şirket resmi bir özür sunacak.
:
offerpresentsubmit
:
tenderize