rave
US /reɪv/
UK /reɪv/
1.
övmek, hayran kalmak
talk or write about someone or something with great enthusiasm or admiration
:
•
Critics raved about her performance in the play.
Eleştirmenler oyundaki performansına hayran kaldılar.
•
She always raves about her new car.
Yeni arabasından hep övünerek bahseder.
2.
sayıklamak, hezeyan etmek
talk in a wild or delirious manner
:
•
He was raving about seeing ghosts after his high fever.
Yüksek ateşinden sonra hayaletler gördüğünü sayıklıyordu.
•
The old man began to rave, lost in his memories.
Yaşlı adam anılarında kaybolmuş bir şekilde sayıklamaya başladı.
1.
övgü, hayranlık
an act of talking or writing about someone or something with great enthusiasm or admiration
:
•
She gave a glowing rave about the new restaurant.
Yeni restoran hakkında parlayan bir övgü verdi.
•
His latest book received a rave from all the major critics.
Son kitabı tüm büyük eleştirmenlerden övgü aldı.
2.
rave, elektronik müzik partisi
a large all-night party with dancing to electronic music and often illegal drugs
:
•
They went to a huge rave in an abandoned warehouse.
Terk edilmiş bir depoda büyük bir rave'e gittiler.
•
The police broke up the illegal rave.
Polis yasa dışı rave'i dağıttı.