hone
US /hoʊn/
UK /hoʊn/

1.
2.
geliştirmek, mükemmelleştirmek, iyileştirmek
to refine or perfect (something) over a period of time
:
•
She spent years honing her skills as a painter.
Ressamlık becerilerini geliştirmek için yıllarını harcadı.
•
The team needs to hone their strategy before the big game.
Takımın büyük maçtan önce stratejilerini geliştirmesi gerekiyor.
1.
bileme taşı, biley
a sharpening stone, especially one of fine grain
:
•
He kept a small hone in his toolkit for quick touch-ups.
Hızlı rötuşlar için alet çantasında küçük bir bileme taşı bulunduruyordu.
•
The chef always used a fine-grained hone to keep his knives razor-sharp.
Şef, bıçaklarını jilet gibi keskin tutmak için her zaman ince taneli bir bileme taşı kullanırdı.