hard
US /hɑːrd/
UK /hɑːrd/

1.
2.
zor, güç
difficult to do, understand, or deal with
:
•
It was a hard decision to make.
Vermesi zor bir karardı.
•
The exam was really hard.
Sınav gerçekten zordu.
1.
sıkı, şiddetle
with a great deal of effort or intensity
:
•
He worked hard to finish the project on time.
Projeyi zamanında bitirmek için çok çalıştı.
•
It rained hard all night.
Bütün gece şiddetli yağmur yağdı.
2.
zorlukla, güçlükle
with difficulty
:
•
He breathed hard after running the marathon.
Maratonu koştuktan sonra zorlukla nefes aldı.
•
She found it hard to believe his story.
Onun hikayesine zor inandı.