get into
US /ɡet ˈɪntuː/
UK /ɡet ˈɪntuː/

1.
girmek, binmek
to enter a place, especially a building or a vehicle
:
•
She managed to get into the concert without a ticket.
Biletsiz konsere girmeyi başardı.
•
He couldn't get into his car because he locked the keys inside.
Anahtarları içinde kilitlediği için arabasına binemedi.
2.
dahil olmak, başlamak
to become involved in an activity or discussion
:
•
He decided to get into politics after years of activism.
Yıllarca süren aktivizmden sonra siyasete atılmaya karar verdi.
•
Let's not get into an argument about this.
Bu konuda bir tartışmaya girmeyelim.
3.
merak sarmak, ilgi duymak
to become interested in something
:
•
She's really getting into photography lately.
Son zamanlarda fotoğrafçılığa gerçekten merak sardı.
•
I never thought I'd get into classical music, but I love it now.
Klasik müziğe merak saracağımı hiç düşünmezdim ama şimdi bayılıyorum.
4.
kabul edilmek, girmek
to be accepted into a school, university, or organization
:
•
She worked hard to get into a top university.
En iyi üniversiteye girmek için çok çalıştı.
•
It's difficult to get into that exclusive club.
O özel kulübe girmek zor.