fray
US /freɪ/
UK /freɪ/
1.
kavga, mücadele, çatışma
a battle or fight
:
•
He jumped into the fray to defend his friend.
Arkadaşını savunmak için kavgaya atladı.
•
The politician entered the political fray with a bold new platform.
Siyasetçi, cesur yeni bir platformla siyasi mücadeleye girdi.
1.
yıpranmak, eskimek, sökülmek
to unravel or become worn at the edge, typically through constant rubbing
:
•
The cuffs of his old jacket began to fray.
Eski ceketinin manşetleri yıpranmaya başladı.
•
Constant use can cause the rope to fray.
Sürekli kullanım ipin yıpranmasına neden olabilir.
2.
yıpranmak, bozulmak, gerilmek
to show the effects of strain or stress
:
•
His nerves began to fray under the pressure.
Sinirleri baskı altında yıpranmaya başladı.
•
The team's discipline started to fray as the game progressed.
Maç ilerledikçe takımın disiplini bozulmaya başladı.