crisp

US /krɪsp/
UK /krɪsp/
"crisp" picture
1.

çıtır, gevrek

firm, dry, and brittle in texture or sound

:
•
The autumn leaves were crisp underfoot.
Sonbahar yaprakları ayak altında çıtır çıtırdı.
•
She bit into a crisp apple.
Çıtır bir elmayı ısırdı.
:
crunchybrittlefirmfreshsharp
2.

serin, canlandırıcı

cold, dry, and invigorating

:
•
The air was crisp and clear after the rain.
Yağmurdan sonra hava serin ve berraktı.
•
We enjoyed a crisp morning walk.
Serin bir sabah yürüyüşünün tadını çıkardık.
:
coolfreshbriskinvigorating
3.

net, keskin

neat, sharp, and well-defined

:
•
He wore a crisp white shirt.
Tertemiz beyaz bir gömlek giymişti.
•
The image on the screen was very crisp.
Ekrandaki görüntü çok netti.
:
sharpcleardistinctneatprecise
1.

cips

(British English) a very thin slice of potato fried until hard and crisp and eaten as a snack

:
•
He opened a bag of salt and vinegar crisps.
Bir paket tuzlu ve sirkeli cips açtı.
•
Do you prefer plain or flavored crisps?
Düz veya aromalı cips mi tercih edersiniz?
:
potato chipschips
1.

çıtırlaştırmak, netleştirmek

make or become firm and dry, or make or become neat and sharp

:
•
The baker will crisp the edges of the pie crust.
Fırıncı, turta kabuğunun kenarlarını çıtırlaştıracak.
•
The tailor will crisp the collar of the shirt.
Terzi, gömleğin yakasını sertleştirecek.
:
hardendrystiffensharpen
:
burn something to a crisp