bronze kelimesinin Türkçe anlamı

bronze İngilizce'de ne anlama geliyor? Lingoland ile bu kelimenin anlamını, telaffuzunu ve özel kullanımını keşfedin

bronze

US /brɑːnz/
UK /brɑːnz/
"bronze" picture

İsim

1.

bronz

a yellowish-brown alloy of copper with up to one-third tin

Örnek:
The statue was cast in bronze.
Heykel bronzdan yapıldı.
Ancient civilizations used bronze for tools and weapons.
Antik medeniyetler alet ve silahlar için bronz kullandılar.
Eş Anlamlı:
2.

bronz rengi, bronz

a reddish-brown color

Örnek:
The artist used a rich bronze color for the background.
Sanatçı arka plan için zengin bir bronz renk kullandı.
Her hair had a beautiful bronze sheen in the sunlight.
Saçları güneş ışığında güzel bir bronz parıltıya sahipti.
3.

bronz madalya, bronz

a medal, typically made of bronze, awarded for third place in a competition

Örnek:
She won a bronze in the swimming competition.
Yüzme yarışmasında bronz madalya kazandı.
The athlete proudly displayed his Olympic bronze medal.
Sporcu, Olimpiyat bronz madalyasını gururla sergiledi.
Eş Anlamlı:

Fiil

1.

bronzlaştırmak

make (something) a bronze color

Örnek:
The setting sun bronzed the clouds.
Batan güneş bulutları bronzlaştırdı.
She used a special paint to bronze the picture frame.
Resim çerçevesini bronzlaştırmak için özel bir boya kullandı.
Eş Anlamlı:

Sıfat

1.

bronz

made of bronze

Örnek:
He admired the ancient bronze sculpture.
Antik bronz heykeli hayranlıkla izledi.
The museum has a collection of bronze artifacts.
Müzede bronz eserler koleksiyonu bulunmaktadır.
Eş Anlamlı:
2.

bronz, kızıl kahverengi

of a reddish-brown color

Örnek:
She had a lovely bronze tan after her vacation.
Tatilinden sonra güzel bir bronz ten rengi vardı.
The horse had a striking bronze coat.
Atın çarpıcı bir bronz kürkü vardı.
Bu kelimeyi Lingoland'da öğren