articulation
US /ɑːrˌtɪk.jəˈleɪ.ʃən/
UK /ɑːrˌtɪk.jəˈleɪ.ʃən/
1.
ifade, açıklama
the action of putting into words an idea or feeling of a specified type
:
•
The clear articulation of his vision inspired the team.
Vizyonunun net ifadesi ekibe ilham verdi.
•
Her articulation of the problem was very precise.
Sorunu ifade edişi çok netti.
2.
telaffuz, boğumlama
the formation of clear and distinct sounds in speech
:
•
He worked on his articulation to improve his public speaking.
Topluluk önünde konuşmasını geliştirmek için telaffuzu üzerinde çalıştı.
•
Poor articulation can make speech difficult to understand.
Kötü telaffuz, konuşmayı anlamayı zorlaştırabilir.
3.
eklem, mafsal
a joint or juncture between bones or cartilages in the skeleton
:
•
The knee is a complex articulation.
Diz karmaşık bir eklemdir.
•
The doctor examined the articulation of her shoulder.
Doktor omzunun eklemini muayene etti.