well-done
US /ˌwelˈdʌn/
UK /ˌwelˈdʌn/

1.
iyi pişmiş, tamamen pişmiş
cooked thoroughly
:
•
I like my steak well-done, with no pink inside.
Biftekimi iyi pişmiş severim, içinde pembe olmasın.
•
The chicken needs to be well-done to be safe to eat.
Tavuk, yemek için güvenli olması için iyi pişmiş olmalı.
2.
iyi yapılmış, başarılı
performed or executed successfully or skillfully
:
•
That was a well-done presentation, everyone was impressed.
Bu iyi yapılmış bir sunumdu, herkes etkilendi.
•
Your homework was well-done, you earned an A.
Ödevin iyi yapılmıştı, A aldın.