treasure
US /ˈtreʒ.ɚ/
UK /ˈtreʒ.ɚ/
1.
hazine, servet
a quantity of precious metals, gems, or other valuable objects
:
•
The pirates buried their treasure on a remote island.
Korsanlar hazinelerini uzak bir adaya gömdüler.
•
They discovered a hidden treasure chest filled with gold coins.
Altın paralarla dolu gizli bir hazine sandığı keşfettiler.
2.
hazine, değerli, sevilen
a person or thing that is very much loved or valued
:
•
My grandmother is a true treasure to our family.
Büyükannem ailemiz için gerçek bir hazine.
•
This old book is a literary treasure.
Bu eski kitap edebi bir hazine.
1.
değer vermek, kıymetini bilmek
to value highly; regard as precious
:
•
I will always treasure the memories of our time together.
Birlikte geçirdiğimiz anıları her zaman değerli bulacağım.
•
She treasures her antique jewelry collection.
Antika mücevher koleksiyonunu çok seviyor.