tiptoe around
US /ˈtɪp.toʊ əˈraʊnd/
UK /ˈtɪp.toʊ əˈraʊnd/
1.
etrafında dolanmak, konuyu geçiştirmek
to avoid dealing with a problem or difficult situation directly
:
•
Stop tiptoeing around the issue and just tell me what's wrong.
Sorunun etrafında dolanmayı bırak ve bana neyin yanlış olduğunu söyle.
•
The manager always tiptoes around difficult employees instead of confronting them.
Yönetici, zor çalışanlarla yüzleşmek yerine her zaman etrafında dolanır.
2.
parmak uçlarında dolaşmak, sessizce hareket etmek
to move very carefully and quietly, especially so as not to disturb someone or something
:
•
She had to tiptoe around the sleeping baby.
Uyuyan bebeğin etrafında parmak uçlarında dolaşmak zorunda kaldı.
•
He tiptoed around the house, trying not to make any noise.
Evde parmak uçlarında dolaştı, hiç ses çıkarmamaya çalıştı.