sucker

US /ˈsʌk.ɚ/
UK /ˈsʌk.ɚ/
"sucker" picture
1.

saf, kolay aldatılan kişi

a person who is easily fooled or tricked

:
•
He's such a sucker for a sob story.
O, acıklı hikayelere karşı tam bir saf.
•
Don't be a sucker and fall for that scam.
Saf olma ve o dolandırıcılığa kanma.
:
dupegullpatsychumpfool
2.

yavru, emzikli hayvan

a young animal, especially a calf, that is still suckling

:
•
The cow nudged her little sucker towards the udder.
İnek küçük yavrusunu memeye doğru itti.
•
The farmer watched the suckers feeding from their mothers.
Çiftçi, yavruların annelerinden beslenmesini izledi.
3.

vantuz

a rubber cup or disc that adheres to a surface by suction

:
•
The toy had a sucker on its base to stick to the window.
Oyuncağın pencereye yapışması için tabanında bir vantuz vardı.
•
Attach the hook to the wall with the strong sucker.
Kancayı duvara güçlü vantuzla takın.
1.

kandırmak, aldatmak

to trick or deceive someone

:
•
He tried to sucker me into buying a faulty car.
Beni bozuk bir araba almaya kandırmaya çalıştı.
•
Don't let them sucker you into paying more.
Daha fazla ödemek için seni kandırmalarına izin verme.
:
trickdeceivefoolconswindle