sparkling
US /ˈspɑːr.klɪŋ/
UK /ˈspɑːr.klɪŋ/

1.
parlak, ışıltılı
shining brightly with flashes of light
:
•
The snow was sparkling in the sunlight.
Kar güneş ışığında parlıyordu.
•
Her eyes were sparkling with excitement.
Gözleri heyecanla parlıyordu.
2.
köpüklü, gazlı
effervescent; fizzy (of a drink)
:
•
We celebrated with a bottle of sparkling wine.
Bir şişe köpüklü şarapla kutladık.
•
I prefer sparkling water over still water.
Durgun su yerine maden suyu tercih ederim.
3.
canlı, esprili, parlak
lively and witty
:
•
She gave a sparkling performance.
Parlak bir performans sergiledi.
•
His conversation was always sparkling and engaging.
Konuşması her zaman parlak ve ilgi çekiciydi.