skirt
US /skɝːt/
UK /skɝːt/
1.
etek
a woman's outer garment fastened around the waist and hanging down around the legs
:
•
She wore a long, flowing skirt to the party.
Partiye uzun, dökümlü bir etek giydi.
•
The little girl twirled around in her new pink skirt.
Küçük kız yeni pembe eteğiyle etrafında döndü.
2.
etek, etek kısmı
the part of a coat or dress that hangs below the waist
:
•
The skirt of her wedding dress was intricately embroidered.
Gelinliğinin eteği karmaşık bir şekilde işlenmişti.
•
He adjusted the skirt of his long coat.
Uzun paltosunun eteğini düzeltti.
1.
dolaşmak, kenarından geçmek
to go around or past the edge of something
:
•
We had to skirt the edge of the forest to avoid the dense undergrowth.
Yoğun çalılıklardan kaçınmak için ormanın kenarından dolaşmak zorunda kaldık.
•
The road skirts the coastline for several miles.
Yol, birkaç mil boyunca sahil şeridini takip eder.