rush

US /rʌʃ/
UK /rʌʃ/
"rush" picture
1.

acele etmek, koşmak

move with urgent haste

:
•
She had to rush to catch her train.
Trenine yetişmek için acele etmek zorunda kaldı.
•
Don't rush your work; take your time.
İşini aceleye getirme; zamanını ayır.
:
hurrydashscurryhastenbolt
2.

acele ettirmek, hızlandırmak

cause to move or act with urgent haste

:
•
The doctor rushed the patient to the hospital.
Doktor hastayı hastaneye aceleyle götürdü.
•
They rushed the new product to market.
Yeni ürünü piyasaya aceleyle sürdüler.
:
expediteacceleratehustlespeed up
1.

acele, akın, yoğunluk

a sudden rapid movement toward something

:
•
There was a sudden rush of water from the broken pipe.
Kırık borudan aniden bir su akışı oldu.
•
The morning rush hour is always chaotic.
Sabah yoğun saatleri her zaman kaotiktir.
:
surgeflowgushburststream
2.

talep, akın

a sudden, strong demand for a product or service

:
•
There was a huge rush for tickets to the concert.
Konser biletlerine büyük bir talep vardı.
•
The store experienced a holiday shopping rush.
Mağaza, tatil alışverişi yoğunluğu yaşadı.
:
surgedemandboomflurry
1.

aceleci, hızlı

done with urgent haste and without due care

:
•
The report was a bit rush and contained some errors.
Rapor biraz aceleciydi ve bazı hatalar içeriyordu.
•
It was a rush decision, and we regretted it later.
Aceleci bir karardı ve sonra pişman olduk.
:
hastyhurriedquickrapidexpeditious
:
rush hour