US /prɪnt/
UK /prɪnt/
1.
basmak, yazdırmak
to produce (books, newspapers, magazines, photographs, etc.) by means of a machine that presses paper against inked type or plates
:
•
The company decided to print a new edition of the book.
Şirket, kitabın yeni bir baskısını basmaya karar verdi.
•
Can you print this document for me?
Bu belgeyi benim için yazdırabilir misiniz?
2.
basılı harflerle yazmak, açıkça yazmak
to write (text) clearly without joining the letters
:
•
Please print your name and address clearly.
Lütfen adınızı ve adresinizi açıkça yazın.
•
She learned to print before she learned cursive.
El yazısı öğrenmeden önce basılı harflerle yazmayı öğrendi.
1.
baskı, yazılı materyal
text or images produced by a printing process
:
•
The newspaper had a large print run.
Gazetenin büyük bir baskısı vardı.
•
The book is available in both digital and print formats.
Kitap hem dijital hem de basılı formatlarda mevcuttur.
2.
iz, baskı
a mark or design made by pressure
:
•
The detective found a clear fingerprint on the glass.
Dedektif camda net bir parmak izi buldu.
•
The dog left muddy paw prints all over the floor.
Köpek, zeminin her yerine çamurlu pati izleri bıraktı.