precipice

US /ˈpres.ə.pɪs/
UK /ˈpres.ə.pɪs/
"precipice" picture
1.

uçurum, sarp kayalık, falez

a very steep rock face or cliff, especially a tall one

:
•
The climber carefully edged along the narrow ledge of the precipice.
Dağcı, uçurumun dar çıkıntısı boyunca dikkatlice ilerledi.
•
They stood at the edge of the precipice, gazing at the valley below.
Uçurumun kenarında durup aşağıdaki vadiye baktılar.
:
cliffbluffcragescarpmentdrop
2.

eşiği, uçurum, tehlike

a situation of great peril

:
•
The country was on the precipice of economic collapse.
Ülke ekonomik çöküşün eşiğindeydi.
•
His career was on the precipice after the scandal.
Skandal sonrası kariyeri uçurumun eşiğindeydi.
:
brinkvergeedgethresholdcusp