honour

US /ˈɑː.nɚ/

UK /ˈɑː.nɚ/

onur, saygı

high respect; great esteem

•

He was buried with full military honour.

Tam askeri onurla gömüldü.

•

It was a great honour to meet the President.

Başkanla tanışmak büyük bir onurdu.

onur, dürüstlük

the quality of knowing and doing what is morally right

•

He is a man of great honour.

O büyük bir onur sahibi bir adamdır.

•

She defended her family's honour.

Ailesinin onurunu savundu.

onurlandırmak, saygı duymak

regard with great respect

•

We honour those who served our country.

Ülkemize hizmet edenleri onurlandırıyoruz.

•

The award was given to honour her achievements.

Ödül, başarılarını onurlandırmak için verildi.

tutmak, ödemek

fulfill (an obligation) or keep (an agreement)

•

He always honours his promises.

Her zaman sözlerini tutar.

•

The bank will honour the cheque.

Banka çeki ödeyecek.