grounding
US /ˈɡraʊn.dɪŋ/
UK /ˈɡraʊn.dɪŋ/
1.
temel, altyapı
a basic training in a subject
:
•
He received a solid grounding in mathematics.
Matematikte sağlam bir temel aldı.
•
The course provides a good grounding for future studies.
Kurs, gelecekteki çalışmalar için iyi bir temel sağlar.
2.
topraklama, topraklama bağlantısı
the action of connecting an electrical circuit to the earth
:
•
Proper grounding is essential for electrical safety.
Doğru topraklama elektrik güvenliği için hayati öneme sahiptir.
•
Check the grounding of the appliance before use.
Kullanmadan önce cihazın topraklamasını kontrol edin.
3.
evden çıkmama cezası, cezalandırma
the act of restricting a child or young person to the house as a punishment
:
•
My parents gave me a grounding for a week after I broke curfew.
Sokağa çıkma yasağını çiğnedikten sonra ailem bana bir hafta evden çıkmama cezası verdi.
•
The teenager was given a strict grounding for failing his exams.
Genç, sınavlarında başarısız olduğu için sıkı bir evden çıkmama cezası aldı.