gallant
US /ˈɡæl.ənt/
UK /ˈɡæl.ənt/

1.
cesur, kahraman
brave; heroic
:
•
The gallant knight rescued the princess from the dragon.
Cesur şövalye prensesi ejderhadan kurtardı.
•
It was a gallant effort, but they still lost the game.
Cesurca bir çabaydı ama yine de maçı kaybettiler.
2.
nazik, centilmen
(of a man) charmingly attentive to women
:
•
He was very gallant, always opening doors for her.
Çok nazikti, her zaman onun için kapıları açardı.
•
His gallant gestures won over her heart.
Nazik jestleri onun kalbini kazandı.
1.
centilmen, aşık
a man who is charmingly attentive to women
:
•
He acted like a true gallant, always offering his arm.
Gerçek bir centilmen gibi davranır, her zaman kolunu uzatırdı.
•
The old gallant still knew how to charm the ladies.
Yaşlı centilmen hala kadınları nasıl etkileyeceğini biliyordu.
1.
etkilemek, kur yapmak
to pay court or attention to (a woman)
:
•
He tried to gallant her with flowers and compliments.
Çiçekler ve iltifatlarla onu etkilemeye çalıştı.
•
The young man would often gallant the ladies at the ball.
Genç adam baloda sık sık kadınları etkilemeye çalışırdı.